28 Kasım 2010 Pazar

western

sabah uyandığımda kendimi yine çok batılı buldum. efendi gibi duşuma girip, brunchıma gittim. anlattığım hikayelerle ortamı kırıp geçiyor, adeta ortamın yıldızı oluyordum. parasını verdik neden duralım ki mantığıyla peynire vurdum, reçele vurdum, bala vurdum, hatta mala vurdum.

ortamlarda apo geyiği hala prim yapıyor, yeni jenerasyon yemez, ama gerisini kandırabilirsiniz. yaau bizim bi hoca vardı yeşil kalemle bismillahirrahmanirrahim yazınca 100 verirdi yani inanır mısın yaaau. bilmiyorum belki gerçekten efsane olabilir apo. ama hepimizin bir kopya hikayesi var ve arkadaşlar kabul edelim ki hiçbiri de bir diğerinden daha üstün değil. ama ben durmadım. ben yine anlattım. bi kere işte yine kopya çekiyorum... e ben şimdi bunu anlatmıyım da ne anlatıyım. aklımda bi kız var, gece rüyama girmiş, italyanca mı biliyosun sen diyor, onu mu anlatıyım? akşamki maça bi haftadır kafamda kurmaya çalıştığım kadroyu mu anlatıyım? tarkanın şarkılarını modifiye edip yazdığım leş tezahüratları mı söyliyim? yoksa poincare recurrence theorem'den mi bahsediyim? sosyalleşmek bu galiba. münir sana çok özeniyorum, bazen.

motorsikletime babam tarafından el konduğundan beri okula değişik yöntemlerle gitmek zorunda kalıyorum. pazar ve çarşamba yürüyerek, pazartesi, salı ve çarşamba ise taksiyle gittim. sabah otobüslere binememem ne kadar elitleştiğimin bir göstergesi olabilir mi? gerçekten binemiyorum, şaka değil. bankada param falan var benim, zenginim lan ben. yeni tanıştığım bir insana karşı en büyük düşmanım mizah anlayışım. insanlara ciddiye alacakları şeyler söyleyip, almamalarını bekliyorum. ama scary larry. öptüm.

yılbaşı için çılgın bi fikir geldi bugün dayımdan. maceraperestim olm ben. ayrıntılar daha sonra. hoşçakal. wikileaks gelecekmiş, ben gideyim.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Boğaziçinde Kış Kuzeyde Yaşanır.


you can find me in the lib
on the second floor
look mami i got what u need
if u need a full of books
i'm into havin aa
gettin into fun
so come gimme a hug
if you are into gettin lib

hayatım prim olmuş, ben de yazıyorum işte böyle. emrahın kazağı vardı üstümde. dost kazığı yedim, dost kazağı giydim. triphop dinliyorum. hassiktir dediğinizi duyar gibiyim. geçen gün yine arkadaşlarlayız, dedim su içeyim dedim ya, kaybedenler klübü kaydı koymuş kardeşim mp3e, dinledim. az önceki cümlede 5 tane k ile başlayan kelime var. buna sanat derler beyler. işte neyse su içeyim dedim, suyun üstünde son kullanma tarihi yazıyor. dedim hayata bak hava bedava su pet şişelerde. nejat geldi sonra, dedim bu saçlar ne nejat git kestir şu saçları bak ben kazıtıyorum. kaç yaşına geldin be nejat. yakışıyor mu sana? bak gitarının alt teli kopmuş dedim. eyvallah dedi. dedim sinaya da söyle milliyette yazıyor mu hala yazıyorsa ona da yazıklar olsun dedim. Neyse işte bu gece bi yere gittik, tam Haydar Rock Bar'ın üstü. dedim tamam bizim böbrekler gitti. ama takip ettim, bakalım nolcak dedim. Depeche Mode karşıladı beni. dediler ki tamam burası tam senlik, mekana uydun sen dediler. eyvallah dedim, roll vardı, tuvalet sırasında biraz okudum, sıkıldım. ayça geldi.

boğaziçinde kış kuzeyde yaşanır. kütüphane kafası bu, başka yerde bulamazsın. Eskiden New Hall yokmuş, okulu bi de öyle düşünün, bu gece yatmadan önce.

don't smoke too much, don't go there too much

Gözlerimin içine baktı, bir selam bile vermedi. Sigarama baktım, ne olur bitme dedim, öykümüzün altın çağı umrumda bile değil.

26 Kasım 2010 Cuma

Ebe köylü kızı, ebe köylü kızı


Adapazarı Kuzuluk. Sabah ezanında kalkar akşam ezanına kadar top oynardık. Biri niye bu kadar sinirli bakıyorsun diye sordu. Bilmem dedim. Kaşlarım kalın belki ondandır. Birde revivo vardı. Maça girerdi, defans gol atmasına izin verirdi, golden sonra taklasını atıp oyundan çıkardı. Birde ottoman vardı. Hayal meyal hatırlıyorum, alt sahada topu olan çocuk. O çocuk hep ordaydı. Nedense maçlar onun o güzelim sahasında değil yukarıdaki kalitesiz sahada yapılırdı. Ama o çocuk topuyla hep oradaydı, yeter ki(yarın tk sınavı var) gelen olsun.

FT için tarihin bir zevk olduğu bilemezdim. Bilemezdim Bob Marley sabah beni bu kadar korkutacağını. Kedinin saldırısına uğrayan kuşun dramını bir ömür gibi rüyamda yaşayacağımı bilseydim alarmı erteler miydim. Ertelemezdim. Ucunun kaybolacağını bilsem toplamaz mıydım şarj aletini be ablam. Toplardım tabi. Neslişahı bugün bir magazin dergisinde göreceğimi bilseydim ilkokul 1. sınıfta ona karşı dahamı farklı olurdum? Hayır.







24 Kasım 2010 Çarşamba

yok öyle bi dünya


emek sarfetmeden yaşamak istiyorum. hakikaten ekmek elden su gölden olsun şu hayatta. ne bileyim, karnını doyurmak için ya da diğer ihtiyaçlarını karşılamak için para kazanmak zorunda olmamız bile çok gözüme batıyo şu ara. canın yemek mi istedi tık önünde olsun, hayatı paylaşacak bi kadın mı istiyosun, hiç kendine yakıştırmadığın hareketler yapıp kadını etkilemeye çalışmak zorunda olmasak. hayat bayram olsa kısaca, biz göt büyütelim ne güzel olurdu. ya da olmaz mıydı? sıkılırmıydık bu durumdan da? offf kafam taşak gibi...

23 Kasım 2010 Salı

360 İstanbul


Bu aralar telefonunu almak istediğim bir insan var. Uzun boyu, gür sakalı var. Gözlüğü var, beresi var. Türkçe rape saygısı var. Bilin bakalım kim bu dostlar? Bu sabah FT ile çay içtim. Respect. Tupac Shakur ölmedi. Ama ben derse girmedim, aşağı indiğimde de sen yoktun kaarşim, baya bi aradım ama kaybolmuştun. Şu an manzaradayım, kusura bakma.

Kendi adıma konuşayım mı? Çok fenayım. 360 zoom yeteneğine sahip yeni bir radar taktırmış gibiyim. Allahtan akademiye gereken önemi vermekte bir sıkıntım yok. Adam gibi çalışıyorum. Günü gününe tekrarımı yapıyorum. Ama zumumdan geri kalmıyorum. Haberiniz olsun. Arıyorum. Elimde patlayan kağıdı alıcısına teslim etsem mi diye bir düşünce geçiyor kafamdan. Bir sömestrda kaç ezilme egomu eksiye düşürür bilemiyorum. Bu hafta onu hesaplamam lazım. O kadar matematik okuyosun demeyin. Demeyin.

Ellerim var kız gibi. Geceleri hava bız gibi. Ben bu derde düştüm düşeli. Hayat çok anlamsız gibi.

İçinde bulunduğum ruh halini çözümlemeye biraz daha yaklaştım. Ara sıra gözlerim doluyor, ağlamak istiyorsam sebebi ligtvsizlik olabilir. Ben eskiden her hafta en az 3 maç seyrederdim. Hem anaevimde hem öğrencievimde ligtv'm vardı benim. İzlediğim şey çoğu zaman güzel bir futbol olmazdı belki ama ben Liverpool - Chelsea maçı varken Bursa - Denizli'yi tercih ederdim. Benim meditasyonum ligtvydi. Ben Yiğit İncedemir'i milli maçtan önce seyretmemişsem, birşeyler artık eskisi gibi değil demektir.

Üstüne üstlük geçen sene kombinem vardı, 2 haftada bir maça gider, canavarlaşır, efendi gibi evime dönerdim.Bazıları içindekini dansederek döker, ben tribünde bağırarak dökerdim. Artık ikisi hakkında da bir fikrim yok.

Yeni stada kombinem var. Takım bu hafta Kayseri deplasmanından 1 puan alarak 10. sıradaki yerini korudu. Hayır ben yine gidip efendi gibi bağırıcam, onda sorun yok, ama takım kötü giderken taraftar bağırmak istemiyor. O zaman da ben yalnız kalıyorum. Üzülüyorum. Bana yine "Aabi hadi biraz baaarın yaaa fenerlileri dinlemeyi mi geldiniz yeaaa" dedirtmesinler. Yakarım bu gezegeni.

Atkı koleksiyonumuza katkıda bulunan herkese teşekkür eder, anneme geçmiş olsun dilerim.

19 Kasım 2010 Cuma


ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim

ASAF HALET ÇELEBİ



14 Kasım 2010 Pazar

maydanoz


Sabah kalktım. Fotoğraflara baktım. Hoşuma gitmişti. Bu kızı istiyorum dedim. Akşam dedemle konuşuyorduk. Uçkuruna düşkün adamdan hayır gelmez dedi.

Buralardayım


Bayram sabahı gibiydi kan revan içinde.Telaşlı,sıkıntılı ama neşeli.Gözlerim kan çanağıydı dumanlı bir gecenin finalinde.Ederinden fazla bahşiş vermiş bir adamın tedirginliği içinde.Birilerini mutlu etmek uğrana tedirgin yaşamak.Daha ölmedik demek için alınıp verilen aksak nefesler,nefisler.Yumruklar aldım karnıma yanlış anlaşılmalarda.Hadi son kez sertçe yerleştir karnıma,kendime geleyim karanlık bir kadıköy sokağında.Sabah oldu!Bayram sabahı mı?diğerlerindenmiş.Buna da şükür.

13 Kasım 2010 Cumartesi

âlelâlÂde


"yalanlar hiyerarşisinde hayat en ön yeri işgal ediyorsa, hemen ondan sonra, yalan içinde yalan olan aşk gelir. melez konumumuzun ifadesidir; etrafında topladığı büyük mutluluk ve ıstırap gereçleri sayesinde, kendimize başkasında bir vekil buluruz. bir çift göz hangi yutturmacayla yalnızlığımıza sırt çevirtir bize? zihin için bundan daha aşağılayıcı bir iflas var mıdır? aşk bilgiyi rehavete sokar; yeniden uyanan bilgi aşkı öldürür. gerçekdışılık ilânihaye galip gelemezdi , en yüceltici yalan görünüme bürünse bile... üstelik, kendinde beyhude yere aradığını öteki' nde bulduracak kadar diri bir yanılsama kimde vardır ki? bize tüm evrenin sunamadığını bağırsaklardaki bir sıcaklık mı sunacaktır? oysa ki o yaygın -ve tabiatüstü- anormalliğin temeli de tam budur: bütün muammaları iki kişi çözmek -veya daha ziyade, askıya almak-; bir sahtekârlığın lütfuyla, hayatın içinde yüzdüğü o kurguyu unutmak; genel ıssızlığı ikili bir cıvıldaşmayla doldurmak; sonunda da -ki vecdin karikatürüdür bu- herhangi bir suçortağının teri içinde boğulmak..."***

italikler bana ait. blogdaki darbe havasını bir nebze de olsa geçiştirmek gerekiyordu. budabenimbanadarbem.


*** e. m. cioran-çürümenin kitabı sy. 85

11 Kasım 2010 Perşembe

Caro diario


erken kalkamadım yine bugün. halbuki sirenler çalmıştı saat dokuzu beş geçe. kardeşim dürtmüş beni uyanayım diye, olmamış...


12 gibi kalktım. yine zor geldi okula gitmek ama devam zorunluluğu sen nelere kadirsin.


iki derse girdim bugün. biri kentsel planlama kuramları diğeri kentsel altyapı sistemleri.


her dersten sonra daha da çabuk karardı hava, deniz daha da hırçınlaştı. havalar erken kararıyor artık, bugün bunu anladım.


okuldan çıkamadım bir süre. kahve, içtim sigara içtim. sonra attım kendimi sokaklara. epey yürüdüm. sonra yoruldum, bi taksi çevirdim. takside depresyona girsem mi diye düşündüm. taksici abi yapma dedi, gençsin daha. eyvallah abi dedim. 10 lira verdim 50 kuruş aldım.


eve geldim çay içtim, sigara içtim, uyudum.

10 kasım


havada erken kararıyor artık saatler alındı falan.

bugün 11 gibi kalktım, dişlerimi fırçaladım,yüzümü falan yıkadım derken saat olmuş 12.

derse gittim,sınava girdim,iki kıza kesik attım.

öğleden sonra eve geldim ve autumn denilen herifin aldığı pes 2011 ile keyifli dakikalar geçirdim.

kolatlara geldim,kaçağa giriştim, yılmaz özdili gördüm ve bana yazı yazmayı öğretti.

kib,öptüm,bye,mucx

Faşizme Karşı Omu Zomuza


hava erken kararıyor artık. yunancaya girmeden kararmıştı bugün.

çarşamba günleri dersten 7de çıkıyorum. güney meydana bi bakıyorum. eve dönüyorum. çarşamba akşamları boğaziçi, college kafası albert long hall'da klasik müzik konserlerine katılıyor. onları kesip evime gidiyorum. bugün ise her zamankinden farklıydı durum. o konsere girdim. anlatıyorum.

hıncal uluç'la birlikte girdik salona. benim koltuğum biraz arkadaydı. görüşürüz hıncalcım dedim. gülümsedi. çok yaşlanmış. bir eski dostu bu kadar aciz görmek insanı yaralıyor.

ne zaman eski bir dost görsem
karşı koyamam gözlerim dolar
hıncal yine formundaydı
gözlerinde munzurluk
boynunda fular

dört el piyano çaldılar. o an hiç yapmayacağım bişey yaptım. yerimden kalktım. dansetmeye başladım. modern dans diye bişey varsa onu yaptım. zaten arkalardaydım. pek gören olmadı. ama görseler de umrumda değildi. gözlerimi kapadım. uçtum. sadece dansettim. ve müzik dinledim. ritm duygum yoktur. ama müzikle bir olduğumu hissettim. dansettim.

ve birden alkışlar duymaya başladım. yanımdakiler alkışlamıyordu. kimse alkışlamıyordu. müzik durmuştu. san'atçılar gitmişti. herkes oturuyordu. müzik dinliyordu. ama alkışlar duyuyordum. ben havadaydım. yerçekimi kaybolmuştu. elimi kaybettim. etrafıma baktım. bulamadım. elsiz kaldım. kolsuz kaldım. bacaklarım kayboldu yavaş yavaş. ve hoop kayboldum.

adamın biri bana baktı saf saf. ben alkışlıyordum. müzikten çok fazla anlamam ama güzeldi heralde. hıncal uluç da alkışlıyordu çünkü. az önce bi adamın uyuduğunu farkettik topluluk olarak. uyurken alıp verilen yüksek sesli nefesleri ele verdi onu. rüya da görmüş sanırım. bana bakan adam o galiba. beni mi gördü rüyasında acaba?

tk dersinde başkasının rüyaları diye bi kitap okuduk. yazarı bayramdan sonraki pazartesi söyleşiye gelecekmiş.

10 Kasım 2010 Çarşamba

bana kimse akademiyi savunmasın


İzole dünyanız kahrolsun. Yemlikleriniz başınıza yıkılsın. Kendi denizinizinde boğulun. Süt çocukları!

9 Kasım 2010 Salı

berkeley


Haftasonu güzeldi dostlar. Akademinin gülü Berkeleydeydim. Okulu görünce içimde fütursuzca doktora yapma isteği oluştu. Arkadaş okul şahane. Şehirle iç içe. İki adım yürüyorsun restoranlar kafeler. Gourmet Ghetto diyorlarmış Berkeley’e. Her şey ucuz ama acayip lezzetli. Yatılı standartlarında.

Cuma günü 5 kişi yola çıktık. 2 meksikalı bır İngiliz bir Amerikan bir de ben. Meksikalıların arkadaşları varmış Berkeleyde oraya gittik. Ev süper temizdi. Hemen tuvalate gittim. Meksikalılar bildiğin Türk. Sanırsam Orta Asya'dan çıkıp bizimkilere trip atmışlar siz gidersiniz Mersin'e biz gideriz tersine demişler Amerika kıtasına gelmişler. Acayip sıcakkanlılar fıkır fıkır böyle. Neyse kaynaştık kardeş kardeş. Onların evinden asıl geceyi geçireceğimiz İrlandalı kardeşimin evine geçtik. Kendisi bildiğin İrlandalı. Kızıl sakallı kızıl saçlı felan. Cumartesi günü kahvaltı yaptık, sonra Üniversiteyi dolaştık saat kulesine çıktık felan. Turistik amaçlı ziyaretimizi tamamladık kısaca. Cumartesi akşama doğru eve döndük. Suşi yaptık. Daha çiğ köfte yoğurmadan suşi yapmamın yorumunu siz değerli kardeşlerime bırakıyorum. Neyse ben kendime California Roll diye tabir ettiğimiz avakado ve yengeç kombinasyonunu yaptım. Çok entellektüeldü. Üstüne Fransız filmi izleyip şarap içecektik. Yok almayayım ben dedim. Massive Attack konseri vardı. Suşinin ardından oraya geçtik. Para vermedik. Tepeye çıkıp izledik. Çok iyiydi ama bu kadar sosyal hayat aşırı doz etkisi yaptı bende. Yavaş yavaş pilim bitti. Eve döndük. Bu seferde tutturdular nargile içelim diye. California'dayız ya hayatı hızlı yaşıyoruz. Neyse onu da yaptık. Tam sosyallik kusmak üzereydim ki yatma vakti dedi İrlandalı. Baktık kalacak yer yok. İrlandalının yatak çift kişilik. O da sen benim yanıma kıvrıl dedi. Önce o eli bir indir dedim. Biri kıvrılacaksa o sen olursun dedim. Tamam dedi. Yatak acayip rahattı. Pazar sabah kalktık döndük Santa Cruz’a.

Haftasonu sosyalleşmenin cezasını akademi kesti hemen. Pazar gecesini rapor yazarak geçirdim. Pazartesi çok mutluydum. Sınavlar açıklandı. Akademiye golümü attım affetmedim. Hoca asistanlardan birinide sınava sokmuş. Koskoca asistan 100 alamamış. Bizde hep zor sınavlarda geyik olurdu asistan girse iyi alamaz diye. Öyle olmuş kısaca.

Fotoğrafın yorumunu size bırakıyorum. Gerçek yaşanmış bir olay. Her daim kurallara uymak lazım.

Kolada Zam

depresyona giremedim. akademi beni heyecanlandırdı bugün. tb falan anlarsın ya. zaten haftanın 4 günü toplamda 11 saat tbde dersi olan biri nasıl sevmesin akademiyi nasıl heyecanlanmasın söyleyin bana. logic notumun bombok olması bile beni üzmedi, aksine şevklendirdi bugün. studyden ayrılış saatim 11 in the evening idi. cebir çalıştım olm, çok iyiyim ya. ancak logic dersinden akademik hayatımın en kötü notunu almam beni kendime getirebilirdi. getirdi.

bugün bir kız bana spora mı başladın dedi.

1,5 litre kolaya 2,5 lira para verdim. kola fiyatlarında artış var.

evimize erasmus geldi.

hayat ne güzel. çiçekler falan. cuma akşamı şirincedeyim. hala inanamıyorum annemi nasıl kafaladım. seni şimdiden özlüyorum anne. seni de unutmadım berkcan. havalar hep böyle kalsın. imza toplasak kabul olur mu? lisede vardı ya öyle insanlar. arkadaşlar hadi hepimiz birlikte istersek bişey diyemezler. arkadaşlar hadi hep beraber çamlığa inelim hoca gelmedi. ondan sonra sınıfa ilk dönenler de onlar olmaz mıydı? sorarım.

bir grupta elemanın derecesi grubun eleman sayısını böler.

sinemada en son the american filmini izledim. george clooney'in manitası, seni seveceğim.

yarın ablacım geliyor.

orta kantinin sandviçlerinden gerçekten geçen hafta boyunca yaptığım en istikrarlı ve en mantıklı şey olabilir. özellikle ton balıklı sandviçine bayılıyorum. içine taze soğan doğruyolarae. beyaz peyniri de çok tatlı. yalnız vişneli muffininde biraz daha vişne olabilirmiş. beyaz peynirli sandviç artı cappy kutu vişne suyunu 4 liraya aldım mesela bugün. çok pahalı da değil. mekanda ders de çalışırsın istersen, kimse bişey diyemez. onu da söyliyim. orta kantinin okulun en iyi kantinidir diye de iddia edersem bana kızmayın.

gülen şen sevdalılar vardı.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Anket


Depresyona gireyim diyorum. Bu hafta mı gireyim yoksa bayramdan sonra mı?

Şimdi bu hafta bir sınavım var, Math321, önemli. Ve cuma sabahtan Şirince'ye gidiyorum, matematik köyüne. Yani önümüzde bugünü de sayarsak 6 gün var. Şirince'ye gidince büyük ihtimalle düzelirim. Ama bu 6 gün içinde depresyonda olucam.

Bayramdan sonra iki sınav var. Math231, önemli. Bi de TK var. Bayramdan sonra girersem ne zaman çıkacağımı kestiremiyorum. Şirince'den iyi dönüp hiç girmeyebilirim de. Girip birkaç günde çıkabilirim de. Ama bir haftadan uzun süre çıkmayabilirim de. Kafama göre.

Ne diyosunuz? Bu hafta giriyim mi?

Project BBS: Bugün Beni Sevmiyoruz.

geceyi erken bitirdim. yanınızdan ayrıldıktan sonra motorsikletle barbarosta hız yapıyordum. korkma anne 70e falan çıktım ve evet bugün beşiktaştaydım ama beni sen görmedin. motor yavaşladı. dedim sıçtık. zira benzinin bittiğini düşündüm. hemen sağa çektim. hasar tespit yaptım. benzinci yürüyerek yarım saat mesafede. bildiğim en yakını o. zincirlikuyuda. motoru ite ite giderdim. darladım darladım. çalıştı. benzinciye kadar gittim. aslında daha bitmemiş benzin. bi günlük daha varmış yani. bu da böyle bir anı.

tekele uğradım. chivas royal mi ballantine's mi dedim. ballantine's 2008den beri avrupanın en çok satan viskisi dedi. çok iyi harmanlanmışmış. dayıma ayak uyduruyorum. bundan sonra viskiciyim. eve geldim. yazmaya başladım. buzlu viskim. ben. ve damak.

hiçbir siyasi görüşüm yok. hiçbir yere üye değilim. birçok görüşüm var. ve hiçbirinde kesin değilim. polisten korkuyorum. polisi sevmiyorum.

bugün gerzekçe bişey yaptım yine. söylememem gereken şeyler söylüyorum çoğu zaman. birden ağzımdan kaçıyor. kötü bir espri anlayışım var. inandığım şeyler söylesem yine bi derece. diyecem ki ulan ben kendi fikrimi söyledim. tamam orada söylenmezdi ama sonuçta böyle düşünüyorum ben derim belki. ama yok. inanmadığım şeyler söylüyorum. ama sonunda özür diledim. çok uzun zamandır, bir erkekten özür dilememiştim. en son ne zaman yaptığımı hatırlamıyorum.

bugün kendimi hiç sevmiyorum. günah çıkarmak için yazıyorum.

4 Kasım 2010 Perşembe

''Biz kadınların yetiştirdiği erkekler nesliyiz.İhtiyacımız olan cevabın başka bir kadın olup olmadığını merak ediyorum.''
Tyler Durden

3 Kasım 2010 Çarşamba

ananem,oğlum boş konuşacaksan hiç konuşma derdi.

Kolat'a cevap

Kendi yazacaklarımdan önce kolat kardeşimin yazdıklarına bir cevap vermeyi akademiye ve kendime borç bilirim.

Lisede kimya defterimi yırtıp beni akademiden soğutmak istediğin zamanları hatırladım. Başarısız oldun Kolat. Sana laflar hazırladım buyur:

"Cesur bir tanım yapmışsın kardeşim. Ama gözden kaçırdığın bir nokta var. Son kızılderilinin en son attığı mesajı tekrar okumanı isterim. Orada bir üstadın ismi geçiyor. Neyse o konuya sonra geleceğiz. Öncelikle akademiye nasıl bir gözle baktığın önemli. Msg ustam allta bir yorum yapmış demiş ki "Akademi odun yetiştirmiyor ama odunla yetiştiriyor". Doğrudur yüzde yüz tespittir. Ama burda önemli olan o odunu senin nasıl algıladığındır. Akademi tarihler koyar, hayat umrunda olmaz. Bu saatte burada olacaksın der. Hazırlıklı olmazsan sıçarsın der. Bunu da odunla dayatır. Akademinin bu dayatmasından zevk almayı bileceksin.
Sen akademiyi ne olarak algılıyorsun kardeşim ? Yarın öbür gün sağlam bir şirketin CEO'su olmak için çekmiyor musun bu çileyi? Dünyayı kurtarmak için çalıştığını varsaymıyorum kolat. Sende çoğu iktisat okuyan arkadaşın gibi yarın öbür gün kırmızı bir Ferrari sahibi olmak istemiyor musun? İstiyorsun diye varsayım yapıp devam ediyorum. Akademi ne zaman senin için bir araç olmaktan çıkıp bir amaç olursa akademinin yaptığı dayatmalar sana acı vermekten ziyade amaca ulaşmak için geçtiğin birer checkpoint olur.

Mesela sen üniversiteden mezun oldun şimdi. Bankada işe başladın. Milyon dolarlar oynuyorsun ama o milyon dolarları kazanamayacağının farkındasın. Sabah 9 akşam 5 çalışıyorsun. Neden kendi sahip olamayacağın şeylerle uğraşıp didiniyorsun. Sonucunda ne oluyor. Kendi yaptığın iş sana yabancılaşıyor kardeşim. Benim hedefim akademide kalmak araştırma yapmak ders vermek. Yaptığım işin kısa veya uzun vadede bana getirisi olacak mı evet. Bulduğum bir şeyin benim akrabama veya bana yardım etme olasılığı da var. Çalışma saatlerimi de ben belirleyeceğim. Bu işten kazanacağım para en son düşündüğüm şeylerden biri olacak. Eğer parayı düşünsem böyle zorlu bir yola girmezdim. Sonuç olarak ben yaptığım işten yabancılaşmayacağımı düşünüyorum. Şu anda akademiye gönülden bağlı olmamın sebebi de akademinin benim için bir araç değil amaç olması. Bu darlanık yazıyı bir videoyla bitirmek isterim.
“I read some Marx (and I liked it)”

Dalış.

Selam, ben yorgun savaşçı. FT bunu iyi dinle. Dinlemezsen de sen bilirsin.

Kartal'da kaldım gece sevgili JT. Dünümü de anlatıyım bi dakika. Salı dersim 8de başlıyor, akşam 7ye kadar devam ediyor. 1-3 arası boşum. istersen gel takılalım.

7de okuldan çıktım. motoruma atladığım gibi zincirlikuyuya vardım. motoru parkettim. köprülü kavşaktan 252ye binip kartala gittim. otobüste ders çalıştım. beşiktaşta değildim. tanımamazlık eder miydim?

eve gittim. friends izledim. 2 bölüm üstüste. bugüne 2 ödevim vardı. yapmadım. facebookuma bir mesaj düşmüş. vallahi değildim. beşiktaşta değildim. tanımamazlık eder miydim?

bursa yenildi. maçın son dakikalarıyla beraber uykuya geçtim. gece 2de ve 4de uyandım. sabah oldu zannettim. işedim. beşiktaşta değildim. rüyamda bile.

5.35te kalktım. pardon uyandım. kalktığımda 6 idi saat. otobüse 6.30da bindim. otobüsten indiğimde saat 8di. motoruma atladım. okuluma geldim. ödevlerimi yaptım. falan filan. 3.50 de güneydeydim. 5e kadar oradan oraya zumlar. akrostiş yazdırdın bana.

FT'ye oldu olan. TK'dan çıkmıştım. çok yorgundum. kusura bakma biz böyleyiz. eve geldim. yarına 2 ödevim var. Benim Adım Kırmızı adlı kitabı hangi yönleri ile inceleyeceğimi yazıcam şimdi. Bir de probability ödevim var. Dersim 8de yarın.

Adamın biri yarın ölücem demiş. Yarmışlar ölmüş.

Gözlerim acıyor. Akrostişşşş!. Uykuya dalıyoruz.

2 Kasım 2010 Salı

Fotoğrafa bakarken gözlerim doldu


Atılan bir gol binlerce insanı ayağa kaldırır, sonra oturursun. Kalecinin ayağının ucuna çarpan bir top bir takıma tarihinde ilk kez şampiyonluk sevinci yaşatır, sonra bir daha olursun. Taraftara atılan bir tekme youtube ta tıklanma rekorları kırar, bir kaç arkadaşına izletir sonra unutursun. Ama bu adamın yaptığı şeyi tarif etmem mümkün değil sanırım.

Ivan Ergiç kendi cebinden ödediği parayla Bursaspor-Manchester United maçına 650 tane bilet aldı ve biletleri maça gitmeye gücü yetmeyen insanlara dağıttı.

Ergiç:'Evet, futbolcular büyük paralar kazanıyor ama o parayı nasıl harcadıkları konusuna kendileri karar veriyor. En iyilerini alabilecek duruma sahip olmama rağmen her zaman ikinci el araba kullandım. Marka meraklısı değilim, bunu kıyafetlerimden de anlayabilirsiniz. Hiç kırmızı bir spor araba hayali kurmadım. Oynadığım takımlardaki arkadaşlarım beni hiçbir zaman anlamadı. Futbol hayatım boyunca hiç kırmızı kart görmedim. Bu karakterimin sahaya yansımasıdır. Marksist teoriyi kendime uyarladım ve çok para kazanıp kendimi şımartacağıma, kişiliğime çok daha önem gösterdim, kendimi korudum. Sadece bununla kalmadım, her işimi kendim yaptım. Benim hiç menajerim olmadı mesela. Karl Marx'a olan hayranlığım babamdan geliyor. Bana felsefe okuma alışkanlığını da babam kazandırdı.'

iyi geceler



şehrin tüm kötü çocuklarına ve tedirgin ruhlara kaan reisten gelsin.
herkese iyi geceler tabi eğer böyle bir şey mümkünse...

1 Kasım 2010 Pazartesi