günlük tarzı yazılarıma bi ara vermiştim, blog biraz daha güzel oldu. hemen geri döneyim. (farketmeden çok uzun yazmışım.)
çarşamba akşamı tb'de dersim var. bir de ne göreyim. merdivenlere caz korosu dizilmiş, acapella gibi bişeyler yapıyorlar. diğer merdivenlere de başka insalar dizilmiş, aşağı sarkmak suretiyle koroyu izliyor, dinliyorlar. hemen aralarına katıldım. neşelenmedim desem ayıp olur. tebrik ederim. sonrasında ne olup ne bitiyor diye aşağı indiğimde bir de ne göreyim. ne göreyim. bölümümüzün kokteyli varmış. hocalar ve asistanlar ellerinde şarapları, viskileri takılıyorlar. çerezler, merezler derken ardından serdar altok elinde pizzalarla girmez mi içeri? dedim hocam bak kadıköy anadolulusun, öpücem. ben viskiyi görmediğim için direk şaraba hücum ettim tabi. özgür ve alkol sorunu diye ayrı bir yazı yazıcam. olm daha ilk yudumda insan kızarmaya başlar mı yahu. keşke ilk bardaktan sonra devam etmeseydin dediğinizi de duyar gibiyim sevgili okurlar. ama yok. üstelik sonra derse de elimde şarapla girmeme gerek var mıydı onu da sizin takdirinize bırakıyorum. en son kyriakiye "tamam da bu dionyssos'un festivali bunlar niye athena'ya dua ediyolar" diye sorduğumu hatırlıyorum. ders çıkışında kütüphaneye gittiğimde suratımdaki kızarıklık arkadaşların dikkatini çekmiştir. tabi bu kadar alkolün ardından geceyi bir erkekle yatarak geçirmiş olmam sizleri şaşırtmayacaktır. münirin evinde kaldım gece, yer yok abi ne yapalım, yatak da bi buçuk kişilik olduğu için ben buçukluk yeri kaptım. hayır savunma yapmak zorunda mıyım kardeşim alla alla?
perşembe günü dönemi bitirdik akademinin izniyle. bildiğiniz gibi after midterm partylerden, after finals partylerden vazgeçmeyen bi tayfa olduğumuz için bunu guitar hero oynayarak kutladık. çoğumuzun ilk seferiydi. benim dışımda herkes gayet rahat alıştı, eğlendi, çaldı, söyledi. olmuyor abi, ben de müzik yok. ritm yok bende. anlamıyorum, üstelik adli tıp raporunca kanıtlanmış bir şekilde sanatçı kulağına sahip bir insan olmama rağmen. aynen bunu dedi adam. yoo senin kulaklarında sorun yok, sanatçı kulağı var sende. ama yok arkadaş. bu sadece otobüste arkamda konuşan insanların söylediklerini duymama sebep oluyor. sonrasında da insanlara kızıyorum, niye bu kadar yüksek sesle konuşuyorlar diyerek. çünkü bildiğiniz gibi batılı bi insanım. onu da anlamıyorum aslında, hepimizin bildiği gibi toplu taşıma araçlarında "yabancı yüksek sesi" diye tabir ettiğimiz bir olay var. bunlar kendi ülkelerinde böyle değillerdi sanki. neyse, bunlar hep böyle yüksek sesle konuşuyorlar, ben şimdi batılı da olamıyorum. of kimlik bunalımı =( nereden nereye geldik sevgili okur. guitar heroda münirin ciddiyeti gerçekten alkışlanacak nitelikteydi. akşam da halı saha vardı, ben zannediyorum ki hepimiz eve gidicez eşyaları alıcaz halı sahaya geçicez. meğer bi tek benim eşyalarım yanımda değilmiş. eve gittim onları aldım geldim ve halı sahada farklı bi maç oldu.
cuma günü de hayvan gibi uyumuşum afedersiniz. 500A ile geçtim karşıya. fatih tuncer'le beraber bindik otobüse. nasıl bi tesadüfse artık. çok büyük bi hata yaptım ve erasmus'a gideceğimi söyledim. ja das is götland diyip duruyor. kadıköyde ayrıldık, sakaryaya gidecekmiş. neyse, geleneklerini kaybetmemiş bir aile olduğumuz için yılbaşı hediyeleri alıyoruz birbirimize. kadıköyde bu işleri hallettim. bahoya giderken ilay çokyiğit'i gördüm. selam verdim. beni tanımadı. beremi çıkarmak zorunda kaldım. beraber sessizce bahoya çıktık. ben oturmadım. orta kahve 2007-2008 sezonu konseptine geri dönmüş. bol sigara dumanı. seco saat 3 gibi votkaya başlamıştı. bilmiyorum o gece nasıl bitti. ayrıca orta kahvenin oradaki tek büfede tanınıyor olmak 2010un son saatlerinde beni gerçekten tarifsiz bir mutluluğa iteledi. yılda 3 kere gittiğim bir yerin bana hürmet gösteriyor olması çok saçma diil mi? geçen sefer espri yapıyolar falan zannetmiştim. kasadaki sarışın adam bildiğin hal hatır sordu, işe mi başladın sen dedi. dönerin başındaki abi de selam kardeş falan dedi. noluyor dedim. evime geldim. 4 el tombala oynadık, 5 liramı 6 lira yaparak kara geçtim. ayrıca bu sabah itibariyle bi jack daniels ve bi küçük rakıya el koydum. ve de şu an hasta değilim. bu yüzden isteyenlere kebap ısmarlayabilirim. bunca yıl sonra yeni yıla annelerle girmek, garip olduğu kadar güzel de geldi, beraberinde ise erken yatmayı getirdi. tabi erken yatınca erken kalktım. yeteri kadar alkol almış olmama rağmen işte 8.30da ayaktayım ve can sıkıntısından sizlere hitap ediyorum birbirinden değerli okurlarım. elimde muz, tvde vh1, aklımda 400 gram salam var. hepinize iyi seneler dilerim. (can çakırı kim üzdüyse hesap versin.)
not1: yalnız bişey diyim mi. lukelayk.
not2: muhteşem yüzyıl diye bi dizi varmış. tutmaz o dizi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder