2 Nisan 2013 Salı

Sebastian Pinto

Kısa kısa kafamdaki bazı soruları sizle paylaşmak istiyorum. Uzun yıllardır üzerinde düşündüğüm şeyler bunlar ve buradaki boş zamanımda baya kafa yordum. Cevap beklemiyorum çünkü ben ne zaman kesin bir cevap vermiş olsam en yakın zamanda kendimle çeliştim ve başa döndüm.

Futbolcu isimleri ve spikerler. Futbolcuların sırtlarına yazdırdıkları isimler ile spikerlerin o futbolcuları anarken kullandığı isimler neden farklı oluyor? Bunun günümüzdeki örneklerinden bir tanesi Sebastian Pinto. Adamın arkasında Seba yazıyor mesela ama spikerlerimiz Pinto diyor. Çok saçma değil mi abi? Adam kendi isteğiyle formasının arkasına Seba yazdırmış. Bu ne demek? Bana Seba diyin demek değil mi? Sen kendinde nasıl bir hak görüyorsun da adama Pinto diyorsun? Aynı şey Türk oyuncularda da oluyor. Mesela atıyorum Mehmet Yılmaz'ın arkasında M.Yilmaz yazıyorsa spiker onu hiçbir zaman Yılmaz diye okumaz, ona Mehmet der. Türk futbolcuların Türk liglerinde soyadlarını yazdırmalarına ben de karşıyım da adam oraya Yilmaz yazdırmışsa Yılmaz diyeceksin. Ne zaman buna hak vermeye çalışsam aklıma Onur Kolat gelir. Kolat profesyonel liglerde forma giyiyor olsaydı büyük ihtimalle arkasına Kolat yazdırırdı diye düşünüyorum. Doğru mu Samet? (Lousy espri). Ama ne yazdırırsa yazdırsın spikerler ona Onur derdi. Onur kırıcı bir davranış. Ya ben? Sanırım tam adı Bülent Can Özgür olan biri için bu soruyu kafaya takmak çok zor değil. Ben arkama Özgür yazdırsam bana Özgür diyecektiniz di mi spikerler? Neden? Çünkü şunu düşünecektiniz: "3 ismi var ve Özgür yazdırmış, demek ki Özgür olarak anılmak istiyor.". 3 adı olan yabancı futbolculara iyi bakın, sırtında yazanla spikerin telaffuz ettiğinin başka isimler olduğunu göreceksiniz.

İkramiye. Babanemler her hafta loto oynar, arada telefonla bizi arayıp numara yazdırırlar(dı). Kendimi bildim bileli her hafta ortalama 20 lira (günümüz parasiylo) lotoya giderdi. Doğal olarak her görüştüğümüzde paramız olsa ne yaparız konuşması yapardık. Alışkanlık oldu, tek başımayken de düşünmeye başladım. Ama her seferinde ilk yaptığım parayı çevremdekilere pay etmek oluyor. Önce çevremdeki herkesin parası olsun, sonra ben kendime bişeyler alırım diyorum. Ve mesela 50 milyon kazanacaksam başlıyorum paylaştırmaya. Annem 1 milyon, kardeşim 1 milyon, babam 1 milyon ........ Pınar 1 milyon, Ottoman 1 milyon, Msg 1 milyon, ..... . Sonunda bir bakıyorum para bitiyor. Sonra diyorum ki o kadar da değil, herkesten azıcık azıcık kesmeye başlıyorum. Bazılarını tamamen listeden kaldırıyorum vs. Kız arkadaşı olanların parasını birbuçuk katına çıkarıp kız arkadaşına hiç para vermiyorum mesela. En sonunda herkese ne kadar para versem optimum mutluluk sağlanır sorusuna cevap verir gibi olduğumda sıkılıyorum ve kendim para harcamamış oluyorum. İşte sevgili JT okurları, bu da bir başka problemim. Herkesi mutlu edecek şekilde parayı nasıl dağıtabilirim? Dayıma, yengeme ve kuzenime 1er milyon mu, yoksa tüm aileye 2 milyon mu mesela?

Görünmezlik ve zaman makinesi. Bunu düşünürken aklımda tek bir kelime var. Cisim. Görünmez olsan "cismin" olsun ister misin? Cismin olursa kapıları açabilir, güzel yemekler yiyebilir, istediğine dokunabilirsin mesela. Ama tehlikesi de var. Mesela sokakta yürürken insanlar senin içinden geçemeyecekleri için sana çarpacaklar, araba ezebilir mesela, bunun gibi bir sürü tehlike sayabilirim. Ama cismin olmayınca da sadece göz, kulak ve burun hislerini kullanabiliyorsun. Ve dokunma hissin olmadığı için çıldırabilirsin. Ama duvarlardan geçmek gibi yetenekler kazanıyorsun. Aynı problem zaman makinesi için de geçerli. 1000 yıl öncesine gittin, insanlar seni görebilsin mi? Zamanın akışını değiştirmek probleminden geçtim, nasıl uyum sağlayacaksın? Ama öbür türlü de ne zevki var diyebilirsin? Ne biliyim ben isterim bişeylere dokunabilmek. Zamanda geriye gittiğimde haksızlığa uğramış ve köy meydanında öldürülmek üzere pis adamlarca taciz edilerek sürüklenen genç bir kızı kurtaramayacaksam neden zamanda geriye gittim derim? Aynı şey hala oluyor bir şey yapıyor musun gerizekalı? Hayır tabii ki.

Bunlar hep konuşulsun. 

1 yorum: