3 Şubat 2011 Perşembe

Zoetebier.


zoetebier bizim için bir kaleciden fazlasıydı. yazları yerinde duramayan oradan buraya koşturup duran gençlerdik. burgaza gitmiştim. körü alıp güneye inmek, bira göbeklerimizi ege kıyılarına sürüklemekti amacım. zor da olsa ailesini ikna etmiştik. aslında bence izin vereceklerdi de biz mi tribe girmiştik, neyse. çandarlıya sabahın erken saatlerinde vardık. bizi autumn karşıladı. serdar orada değildi. üç genç adamdık. çandarlının altını üstüne getirecektik. ilk gün biraz sarsıldık. anlaşılan o ki çandarlı merkezden, kumsaldan girmemiz gerekiyordu denize. nedenleri bende saklı. güzel bir mekan bulduk. biralarımızı içiyor, iyice sıcaklayınca denize atıyorduk kendimizi. her şey güzeldi. liseyi bitirmiştik. aranıyorduk. macera ve işkembe çorbası peşindeydik. anlarsınız ya.

zoetebier bizim için bir kaleciden fazlasıydı. korkuyla irkildi genç adam. gözleri faltaşı gibi açılmıştı. korkuyu gözlerinden okuyabiliyorduk. sırtından çıkardığını bir kibrit kutusuna koydu. eve çıktık. aynadan sırtına baktı. bişey vardı, tanımlayamadığımız bir şey. nedir ne diildir derken kendimizi sağlık ocağında bulduk. gerginlik artıyordu. bazı arkadaşlarımız sırıtmaya başlamıştı. ama tamamen gerginliktendi. yoksa aramızda bir kişinin kırım kongo kanamalı ateşi olacağına dair korkusu bizi güldüremez, sadece sinirlerimizi bozabilirdi. ve bunu başarmıştı.

gün bitiminde genç adamlar eve yürüdüler. aralarında bazıları hala sırıtıyordu.

2 yorum: