29 Ağustos 2010 Pazar

bazı özel anlar


bugün bana bir hal geldi. evrensel pre-writing state of mind. ne yapabilirim bu halle diye sormadan elim telefona gitti. bir sms yazdım. sonra dedim ki bir dakika. başka seçeneklerim neler. ciddi bir halle hemhal olduğumu farkettim. harcanmaması gerekebileceğini anladım. evet bir sevdiğime mesaj atabilirdim, herhangi birisine. o insan da özel bir hal üzere olduğumu anlayabilirdi. ama o kadar. insan bir şey okuyacağı anı seçebilmeli. hem okuyanın hem okunanın sıhhati için. en küçük bir ifade bile olsa. neyse işte. sonra telefonla mesaj göndermedim. içinde bulunduğum halin ciddiyetiyle sms in bağdaştırılabilecek bir yanı yoktu. günlüğüme bir şeyler yazabileceğimi düşündüm. ya da bloga işte. bu düşüncelerin etkisiyle ohal elimden kaydı gitti. yazma düşüncesi üzerine kaygan bir iki fikir kaldı. "verdik herkese yeteri kadar artık herkese ederi kadar" öğüdü "sevmeyeceksin" le birleştiğinde kapsama alanı manitacılık kurumunda başarıyı arayan gençliği aşıp insan ilişkilerinde sağlığı arayan herkesi içine alıyor sanki. kimse ben i tekeline alamaz, insanlığa yazık olur. egomu tekrar inşa ettiğimi söylemiş miydim?

günlük de doğmamış çocuğa mektup tribi. kendinle yalnız kalabilecek kadar yeri günlüğün kalbinden bile temiz sayfalarında bulabiliyorsun. çok temel bir ihtiyaca karşılık geliyor yani. kendime itiraf edebildiğim, barışıklık eylemlerimin azalan doğum oranı, artan bebek ölümleri, çok utanıyorum. ne zamandır böyleyim. bir süredir ciddi bir sinir hali. bu halde nasıl yazılabilir. evsizlik kağıda dökülürse onu kim temizleyebilir. bu ara pek günlük değil de daha şoven. chauvin. bkz. kutsal bilgi kaynağı.

naber napıyorsun? yine format kaydı. emrah, geceler. ve beden. ebeden...

bugün beşiktaştaki evi son kez görüyor olabileceğimi farkettim. benim için önemi belki de mevcut sakinlerinin atfettiğinden büyük olabilir. orası benim gece 1-4 sığınağımdı. kaçak et kesimhanemdi. yanlış anlaşılmaya mahal vermeyeyim, kaçak et diye gençliğimi kesiyordum. suat' tan ayrılmış, çok üzgünmüş. kesiveriyordum anasını satayım. bütün geçmişim üstümde kokuyordu, o ben i ben yapan hüzün, nereye koyulacağını bilememiş yabancı, ah, o çekingen misafir.. yokuş koşucusu, kırık tablolarınız birleştirilir yeni gibi tablolar hep o istediğiniz insan var ya böyle dediğiniz ki süper işte ah o adam o kadın ben işte onları ben öyle küçük parçalardan birleştirip sizlere teslim edebilirim bir öncesi olsun yeter ki kafanızda bir imaj olsun parçalanmış olsun ya da elceğizlerim ne için benim de meziyetim bu dediğiniz ya da olsun dediğiniz meziyetler o sahip olmak için benlik dediğinizden feragatler ah bazen koşu bile yapmalı insan tahta boya gerizekalı o kadar tahta var düşün her odun potansiyel birer tahta ve ağaçlar oduna odunlar tahtaya dönmeli yurdumda.

nasıl bir anda o güzelim yatakhaneden ayrıldıysak, ki ben bu süreci ellerimle hızlandırdım, o kadıköydeki emlakçı övgüsü evden ayrıldıysak, "ısrarla moda" daki ucundan deniz bile gören evden ayrıldıysak, beşiktaş taki benim için anlamı içindekilerin daima açık geniş kucaklarıyla örülmüş o koca evden de ayrılıyoruz. olum siz şimdi anlamıyorsunuz da ayrılırken fena koyuyor. pis tribe girdim.

yaza yaza yaz geldi
bu da sana az geldi
kapı çalmış kim geldi
anancılar geldi hoş geldi.

sahur geldi. bu gece bir kutu şeftali ziyafeti yedim. tek başıma. pek belli edemedim de orada kıvamından ötürü beğenmediğinizi umarak ağlamadım, yoksa çok güzel abi. beğenmeliydiniz.

fotograftaki kız, seni seviyorum ve seni bulacağım.

2 yorum: