24 Eylül 2010 Cuma

Sen geçerken sahilden sesizce...


Bu akşam hem yalnızlığın sıkıntısını biraz olsun hafifletmek hem de erken uyuyamama sorunuma çare bulmak amacıyla bi şişe şarap aldım kendime ucuzdan hallice. Eve geldim açtım şarabı, koydum güzelce kadehe(15 cl) başladım televizyonu kurcalamaya. Bir kaç sikindirik dizi ve programdan sonra sky türk te "akustikhane" diye bi programa denk geldim. Olay şu; bi sunucu var, üç tane konuk müzisyen var, konuklar akustik caz yapıyo, aralarda da sunucunun önderliğinde "göt sohbetlere" dalınıyo.

Benim pek bi hoşuma gitti iki kadeh şarabın üzerine bu konsept. Neyse zaman ilerledikçe -şarap azaldıkça- beni sardı yine düşünceler. İnanılmaz haz alıyorum halimden, bi yandan düşününce de çok yavşak geliyo içinde bulunduğum durum. Serde delikanlılık var ya, sindiremiyorum şarap içip, göt göt caz dinlemeyi. O sırada konuklar çalarken, kamera programın sunucusuna odaklandı. Adam o kadar itici geldi ki o an, bi yandan şarkıya eşlik edip bi yandan kameraya antin kuntin, göt göt hareketler yapıyo. Özetle, tripten tribe giriyo. O an aklıma şu düşünce geldi; "caz güzel de cazseverler çok tripte." Belki de bu yüzden caz dinlerken kendimi rahatsız hissediyorum. Ya da bu tripler çok normal, ben delikanlılık kisvesi altında kendimi kapatıp o adamı samimiyetsiz görüyorum.

Bu durum "delikanlılık" dediğimiz olgunun "samimiyetle" doğrudan ilişkili olduğunun farkına varmamı sağladı. Ardından samimi olsam dahi, samimiyetsiz görünmemek adına kenimi ne kadar kısıtladığımı düşündüm. Aslına bakarsanız hiç de küçümsenecek bi konu değilmiş samimiyet benim için, belki de hayatımın merkezine koyduğum şey.

Bu durum -İstanbul'a göre- taşradan gelip karakterimin geliştiği yıllarda İstanbul'da yaşamamla da doğrudan ilişkili olabilir aslında. Sonuçta ne İstanbullu olabildik yıllardır ne de taşralı, sürekli arada -belki de ikisinden de beslenerek daha üstün bişey- olduk. Burası muamma ama ne iki taraftan da kopmak, ne de ikisinden birine dahil olmak imkansız bizim için. Bu çelişki belki de temeli sürekli memnuniyeti arayıp bulamayışımızın.

Yazımın sonunda Orhan Atasoy'un Gemiler klibini izlemeyi tavsiye ediyorum sizlere. 90lı yılların cürretkarlığını -belki de samimiyetini- sorgulamak adına.

İzlemek isteyenler için:

Bu da Orhan Atasoy hakkında ne kadar ansiklopedik olduğu tartışılan bilgi:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder